24 Ağustos 2011 Çarşamba

Radiohead

RADIOHEAD, bir İngiliz grubu. Legal olan 6 albümleri var. Albüm isimleri sırası ile Pablo Honey, The Bends, Ok. Computer, Kid A,Amnesiac ve bi live albüm olan I might be Wrong adını taşıyor. Geçmişi çok eskiye dayanmasa bile Radiohead'i bence diğer band'lerden ayıran en büyük özelliği, müziklerindeki samimiyet. Hiçbir şekilde beğenilme kaygısı taşımadan, ticari olmaya pek uğraşmadan çabalıyorlar. Ancak tüm bu çaba onları dünyanın bir numaralı grubu haline getirmiş durumd. Aslında Ok. Computer'la beraber çok popüler olduklarını da söyleyebilirim -ki bu çok canımı sıkıyor. Sözde piyasa olmayan müzik yapan gruplar bile mainstream'in dışında bi yerlerde daha underground bir piyasanın gözbebeği oluyor. 

Müzikleri insanın ruhuna işliyor ve içinde binlerce duyguyu barındırıyorlar. "Exit Music" i dinlerken defalarca ölüp diriliyorsunuz. Orgazmın doruklarında dolaşıp, birdenbire dipsiz bir kuyuda düşerken buluyorsunuz kendinizi. Bazen de gökyüzüne çıkıp, yıldızları tutuyorsunuz. İlk 2 albüm daha rock sayılabilir. Gitar riffleri ve soloları, çığırtkan vokaller...Ancak Ok.Computer ile birlikte oldukça karanlık bir hava seziliyor. Bence yüzyılın albümü Ok. Computer'dir. Bu benim fikrim tabii. Ok.Computer'i kaç kez dinlediğimi hatırlamıyorum bile. Kid A ile farklı bir yöne savruldular e tabii ki bizleri de sürüklediler. Amnesiac ise -Kid A ile aynı zamanda kayıt edilmiş olmasının da etkisi vardır elbet- pek tat vermedi bana. Ben hep Ok. Computer tadında birşeyler bekledim belki. Radiohead, buralarda değil. Onların müziği dünyada yapılmıyor. Bu adamların nereye ait olduklarını bilmiyorum, kendimin de... Gerçek olan şu ki, bu dünyanın dışındalar ve benim en sevdiğim grup onlar. 

Radiohead kimlerden oluşur? Thom(as) Edward Yorke: Vocals, guitar, piano. 

Jonny Greenwood: Lead guitar, piano, organ, and other instruments. Ed O'Brien: Rhythm guitar, vocals Colin Greenwood: Bass Phil Selway: Drums. 

Ve RADIOHEAD hakkinda bir kac kücük makale ; 

Radiohead hakkında... 90’lı yıllara adını yazdıran birkaç başarılı alternatif gruplarından olan Radiohead, U2’nun ilk albümlerine yakın, arena-rock tarzı karakterde bir çizgiye sahip. Parçalarındaki içe dönük, kaygı dolu, hüzünlü tavrı ve uçuk hikayeli lirikleriyle epik kapsamı son derece geniş boyutta olan bir grup. Solist Tom Yorke’un hüzün dolu lirikleri ve kullanılan üç gitarın yarattığı atmosfer açısından My Bloody Valentine ve Pink Floyd, virtüözite açısından R.E.M. ve Pixies’e benzerlik taşıyor. Radiohead’in kendi özünü kazanması kolay olmadı. Oxford Üniversitesi’ndeki öğrencilik yıllarından arkadaş olan gitarcı/solist Thom Yorke, gitarcı/solist Ed O’Brien, gitarcı Johnny Greenwood, basçı Colin Greenwood ve davulcu Phil Selway, Radiohead’i 1988 yılında kurdular. Müzik kariyerlerindeki ilk ciddi çalışmalarına 90’lı yıllarda piyasaya sürdükleri “Drill” kısa-çalarıyla başladılar. 1992 yılında piyasaya sürdükleri bu kısa-çalardan sonra EMI/Capital plak şirketiyle anlaştıktan sonra, R.E.M ve Nirvana esintili, gürültülü akortlu hit parçası ‘Creep’in single’ını piyasaya sürdüler. ‘Creep’son derece ılımlı ve başarılı bir çalışma olmuştu, bunu takip eden iki single çalışması, ‘Anyone Can Play Guitar’ ve ‘Pop is Dead’, bu başarıyı korumasına rağmen grup, İngiltere müzik piyasası tarafından pek fazla benimsenmedi. 1993 yılında piyasaya sürdüğü ilk albümü “Pablo Honey”, grup için sadece potansiyeli sorgulama niteliği taşıyordu. Bu sorgulama sürecine göre bu ilk çalışma son derece başarılıydı; Radiohead’in bu ilk albümünden çıkan ‘Creep’ parçası uluslararası bir başarı kazandı. İçe dönük, hüzünlü ifadeler içeren lirikler ve yarattığı melankolik atmosfer, bu parçayı alternatif-rock piyasasının değişilmez efsane parçaları arasına soktu.. Daha sonra “Pablo Honey” albümünün Avrupa turnesine çıkan Radiohead’in ‘Creep’i Amerika müzik piyasasının hit parçası oldu; modern-rock radyolarda ve MTV’de uzun süre çalındı. Bu parçasının üstün başarısından sonra Amerika turnesine çıkan grup, Belly ve Tears for Fears gibi grupların konserlerine ön grup olarak çıktı. ‘Creep’ Radiohead için iyi bir tanıtım ve başarı oldu. Buna rağmen pek çok müzik gözlemcisi, Radiohead’in tek parçalık bir grup olduğunu ve geleceğinin parlak olmadığını savundular Daha sonra prodüktör John Leckie ile stüdyoya giren Radiohead, 1995 yılının baharında piyasaya sürdüğü ikinci albümü “The Bends”de gösterdiği performansla bütün bu acımasız eleştirileri sildi attı. Müzik otoriteleri ve dinleyen kesim tarafından oldukça olumlu eleştiriler alan grup, büyük bir hayran kitlesi topladı. Eleştirilerden sınıfı geçen Radiohead, tek parçalık grup imajını sildi. Her ne kadar iyi eleştiriler alsa da, bu eleştiriler grubun albüm satışlarında pek etkili olmadı. Grup bu albümle derin, melankolik ve olgun karakterinin temellerini iyice oturttu. Bir önceki albüme nazaran son derece başarılı olan albüm İngiltere brit-pop ve Amerika müzik piyasasında yine pek kabul görmedi. Daha sonra bu albümün turnesine çıkan grup, hiç aralıksız konserlerine devam etti ve bayağı beğeni kazandı. Bu turneden sonra albümün başarılı parçaları ‘Street Spirit’ ve ‘Just’a çekilen klipler Radiohead için çok iyi bir reklam oldu. Bu reklamlar sayesinde başarılı grup Radiohead’in “Bends”i, iki yüzlü İngiltere müzik piyasası tarafından yılın en iyi albümü seçildi. Değeri anca farkedilen Radiohead 1996 yılında listelere aynı albümle girdi ve İngiltere, Amerika müzik listelerinde uzun süre üst sıralarda yerini aldı. 1996 yılının ortalarında yeni stüdyo çalışmaları yapan grup, 1997 yılının yazında, en iddialı ve başarılı albümlerinden biri olan “OK Computer”ı piyasaya sürdü. Melankolik, ruh-altı karakterini bu albümle pekiştiren Radiohead, ‘Paranoid Android’, ‘Karma Police’, ‘No Surprises’ gibi hit parçalarıyla başarısını devam ettirdi. Albümün ve grubun en başarılı parçalarından ‘Paranoid Android’e çekilen son derece başarılı ve özgün video-klip, gruba birçok ödül kazandırdı. 

***


Pablo Honey’de başarıya teğet geçmişler ama Anyone Can Play Guitar, Thinking About You ve tabii ki zamanla bir marş haline gelen Creep gibi basit ve güzel şarkılar ortaya çıkarabilmişlerdi. Bir sonraki albümleri Bends, gitar müziği olarak niteleyebileceğimiz tarzın doruk noktalarında gezinmişti. İlk dinleyişte her şarkı bir öncekinden daha iyi gibi geliyordu ve işte bu noktada dünya onların adını duymaya başladı. “E peki Creep’le duyurmadılar mı adlarını?” diye sormaya hakkınız var tabii, ama işin iç yüzü pek öyle değil. İşin doğrusu Creep ortaya çıkışından çok sonra ve inanır mısınız İsrail Ordu Radyosu tarafından keşfedilen bir şarkı. Evet evet durun o hikayeyi anlatalım : İngiltere bildiğiniz gibi günümüzde pop kültürün beşiği sayılmakta, bu nedenle hemen her yıl yüzlerce yeni grubun, single’ı, demosu ve albümü, birçok eseri yayınlanmakta. Peki bizim bütün bu gruplardan haberimiz var mı? Yok. İngilizlerin var mı? Büyük bir kısmının yok. Yani İngiltere müzik piyasası öyle bir durumdaki tabiri caizse talepten çok arz var, yağmurlu ve yeşil adalar grubunda. Pulp Fiction’un unutulmaz karakteri Jules Winsfield (Samuel Jackson) patronu Marcellus’un karısı Mia’nın (Uma Thurman) zamanında oynadığı şovu, ortağı Vincent Vega’ya (John Travolta) anlatırken şöyle der: “Televizyon dizilerinin televizyon dizileri olup olmayacağına karar verenler dizi yapımcılarından pilot programlar ister, bu pilot programlardan bazıları gerçek diziler haline gelir, bazılarıysa koca birer hiç olur.” “Eeeeee?” “İşte Mia’nın şovu koca birer hiç olanlardandı.” İngiltere’de müzik yapmak da biraz böyle bir iştir işte, yıllar içinde fark edilmeden giden bir ton grup vardır. Hatta bunların en bilineni ve ilk aklımıza geleni de “Despite Your-self” isimli süper bir albüm yayınlayıp koca bir hiç olan Headswim’dir. Neyse hikayemize dönelim, günlerden bir gün Radiohead’in ilk albümü Pablo Honey de yavaş yavaş koca bir hiç olma noktasına doğru giderken İsrail Ordu Radyosu’nda çalışan ve İngiliz Müziği’nin hastası olan bir Dj, Creep’i her programında çalmaya hatta abartıp arka arkaya çalmaya başlar. Şarkı o kadar beğenilir ki İsrail’de başlayan Radiohead sevgisi önce Amerika’ya, oradan da aktarmalı olarak İngiltere’ye yayılır. Belki de bu nedenle Radiohead hemen her turnesinde İsrail’e bir uğramaktadır. Tamam bu hikayeyi de anlattığımıza göre devam edebiliriz: Bends’den sonra iyice patlayan Radiohead, OK. Computer’la sadece listeleri değil popüler müziğin kendisini de sallamayı başarır. Albüm hemen her müzik dergisi tarafından yılın albümü, bu dergilerin çok büyük bir kısmı tarafından da (tarihin de müsait olması nedeniyle) Milenyum’un albümü seçilir. Thom Yorke ve ekibi almış yürümüş, Üsküdar’ı çoktan geçmiştir kısacası. İşin garibi Radiohead üyelerinin pek rock star olarak yaşayası da yoktur. Bu yüzden ekipçe depresyona girmekte pek sakınca görmezler ve biraz sessizleşirler. Hayranlarına çok uzun gelen 2 yıldan sonraysa “Kid A” çıkar piyasaya. Albüm iyidir güzeldir de, çoğu kimse söylemeye çekinse de biraz fazla elektronik, biraz az Radiohead’dir. Thom Yorke her röportajın da “Gitar müziğinden sıkılmıştık, bunu yaptık, bence güzel” minvalinde çıkışlar yapsa da “Kid A” ve onu takip eden “Amnesiac” grup elemanlarından Colin Greenwood’un da pek içine sinmemiştir aslında, kendisi bu durumu şu sözlerle ifade eder “Kid A’den sonra gitar müziğine döneriz sanmıştım, olmadı.” Kısacası durum biraz karışıktır, Thom Yorke “kendimi bulmalıyım, kendimi bulmalıyım ama neredeyim ben?” gibi garip bir tribe girmiş ve grup, Amnesiac’la birçoklarının içini baymıştır. Gerçi grubun her albümünün dinlemeye değer olduğunu savunan ve müzik marketlere koşan bir hayran kitlesi mevcuttur, yani alan memnun satan memnun sözünün bir versiyonu uygulanmaktadır. Ancak Internet’in uçsuz bucaksız düzlüklerinde görülebileceği gibi “Kid A” ve “Amnesiac” tartışması sürmüş de sürmüştür. Kısacası durum biraz karışıktır, Thom Yorke “kendimi bulmalıyım, kendimi bulmalıyım ama neredeyim ben?” gibi garip bir tribe girmiş ve grup, Amnesiac’la birçoklarının içini baymıştır. Gerçi grubun her albümünün dinlemeye değer olduğunu savunan ve müzik marketlere koşan bir hayran kitlesi mevcuttur, yani alan memnun satan memnun sözünün bir versiyonu uygulanmaktadır. Ancak Internet’in uçsuz bucaksız düzlüklerinde görülebileceği gibi “Kid A” ve “Amnesiac” tartışması sürmüş de sürmüştür... 

***


RADIOHEAD - OK COMPUTER ve 90’lar için kısa bir ROCK tarihçesi Nilüfer Baturayoğlu Geçtiğimiz yıl piyasaya çıkan en önemli alternatif rock albümü kuşkusuz RADIOHEAD - OK COMPUTER. RADIOHEAD aslında, alternatif rock diye anılan müzik türünün 90’lı yılların başında ilk dikkat çeken gruplarından biri olma niteliğini taşıyor. 80’lerin iyimser pop kültürü best of… albümleri ile sona ererken önce, Seattle kökenli rock grupları GRUNGE adıyla anılan ve milattan 2. bin yılın sonunun getirdiği kitle bunalımını yansıtan yeni bir rock türü ile kolej müzik listelerini alt üst etmiş, daha sonra da bu akımı 90’lı yılların başında ALTERNATİF rock adı verilen ve bin yıl sonu kitle bunalımını yeni bin yılın paranoyasına dönüştüren yeni bir tür izlemişti. RADIOHEAD’in çok satan ve bu yeni müzik türüne dikkat çekerek pek çok ödül alan ilk albümü PABLO HONEY (199?), milyonlarca satılan bir albüm nasıl ALTERNATİF müzik olur tartışmalarını da beraberinde getirdi. Göreceli olarak daha yumuşak ve melodileri seçilebilir olmakla birlikte kötümserlik, bunalım ve eklediği paranoya ile gençleri 80’lerin sonunda ROCK’a geri döndüren GRUNGE’ı aratmadı. GRUNGE akımı 90’ların ortalarında STONE TEMPLE PILOTS ve BUSH gibi gruplarla devam ederken, ALTERNATİF ROCK da SMASHING PUMPKINS gibi çok satmaları nedeniyle alternatifliği tartışılan yeni temsilciler kazandı. ROCK artık çok daha sert ve TECHNO içeren kombinasyonlara yönelen SKUNK ANANSIE ve PRODIGY gibi yeni seslerle değişime uğrarken, geçtiğimiz yılın sonu ve bu yılın başı 90’ların 3 önemli ROCK grubunun yeni albümlerinin piyasaya çıkıtığı bir dönem olma niteliği kazandı. RADIOHEAD - OK COMPUTER PEARL JAM - YIELD SMASHING PUMPKINS - (Mayıs 98) Piyasaya sürülmüş olan OK COMPUTER ve YIELD’in önemli bir ortak özelliği kuşkusuz, 1-2 hit parça ile bunların arasını dolduran 8-10 başka parçadan oluşmak yerine, dengeli ve bir bütün olarak dinlenebilir bir karaktere sahip olmaları. OK COMPUTER, RADIOHEAD’in 90’larda birbirini izleyen üç albümü içerisinde teknoloji paranoyası açısından en yoğun olanı. Kapak ve CD kitapçık tasarımına da yansıyan bu durum, e mail textleri biçiminde yazılmış şarkı sözleri ile vurgulanıyor. albümün bütünlüğü içerisinde varlığını hissettiren (zaman zaman ülkemizde yayın yapan BİLKENT RADYO ALTERNATİF (ANKARA 106.70) gibi alternatif radyo istasyonlarında da duyabileceğiniz) KARMA POLICE ile PARANOID ANDROID gibi parçalar yeni, karanlık, paranoyak ve BLADE RUNNER (Ridley Scott, 198?) vari bir bilim kurgu gelecekten haberler vererek, insanlık için ürkütücü 3. bir bin yılın başlangıcını müjdeliyor.

(kaynak:http://www.turkeyradiohead.netfirms.com)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder